12 Haziran 2012 Salı

RÜZGARIN TÜRKÜSÜ - I


http://www.youtube.com/watch?v=YUPA0C60YDE


Ne geçmiş vardı, ne gelecek. Şimdi vardı aslında. Aslına bakarsanız, şimdi fark etmişti ve yok olup gitmişti “şimdi”. Şimdi sadece kuşku vardı. Geleceğe ve geçmişe kuşku... Hayır! İçindeki ses sözünü kesti. Kuşku geleceğe aitti. Olmayan geleceğe… Peki geçmiş? Keşkelerin tekelindeydi. Düşündü. Uyumadı. Uyuyamadı. Ancak geçmişi yaratamadı. Gelecek ise ondan çoktan çalınmıştı. Peki hangi güç olmayan bir şeyi ondan çalabilirdi? Cevap bulamadı. Her şey bir yana, “düş” neydi? Bilmiyordu. Nereden bilecekti? “Düş” Düş” “Düş” Tekrarladı. Saatlerce. Nerede ya da kimden duymuştu bu sözcüğü? Bilmiyordu. Kişi ürünü müydü düş? İlk ne zaman düşünmüştü? Bilmiyorum diyemedi. Belki de hiç. Tek hissettiği, sözcük bir farklı geliyordu kulağına. Neden ve nasıl? Kimin işiydi bu? Peki, gerçekten düşündüyse bunları ona düşündürten neydi? İlki kadar önemliydi ama farkında değildi. Olamazdı. İçindeki ses bile yıllardır yoktu yanında. Neden geri gelmişti? Onu getiren irade kimindi? Oysa onu bıraktığında çocuktu. Gidince aramadı. Sonra unuttu. O gelince, unutulmuş sözcükler belirdi zihninde. Ancak içleri boştu. Net değildi. Umursamadı. İhtiyacı da yoktu. Artık çocuk değildi. Büyümüştü ve büyükler yalnızdı. Büyüklerin başkalarına ihtiyaçları olmazdı. Olmamalıydı. Bu zaferdi. Zaferin en saf hali. O da böyle olmalıydı. Hissetmeye çalıştı. Bunun bir sonu yoktu. Boşluktan ibaretti her şey. Soru sormayı bıraktı. Diğer herkes gibi. Gün, lanetliydi. Nihayet atmıştı bu laneti üzerinden. Özgürlük! Lanetin üstünde kalması onu ölüme götürürdü ama o özgürlüğü bulmayı bildi. Uyuştu. Çok rahatlamıştı. Kanı yeniden ısındı. Kasları gevşedi. Cevabı olmayan sorular sormanın anlamı yoktu. Olmamıştı. Olmayacaktı. “Şimdi” ise koca bir yalandı. Uyudu. Büyük güne az kalmıştı. Öğrenmemişti, zaten biliyordu.


Geçtiği yol, geçirdiği evrim ve geleceği… Hiç biri kolay ya da anlaşılabilir değildi. Ne annesinin ne de babasının ürünüydü. Onlar sadece oyuncuydu. Doğanın ve döngünün çocuğuydu o. Sınırlarından çıkamazdı. Süreç onu çok yormuştu. Ancak sona gelmişti hikayesi. Diğer her damla gibi yapması gerekeni yapmıştı. Yorulmuş ve gitmeye hazırdı. Yeni döngüsü ne olur bilinmez. Ama tam anlamıyla gerçek bir parçasıydı doğanın. Süreç onu çok yormuştu. Doğru. Artık diğer tüm damlalar gibi bir kalıp taştan ibaretti. Uzunlukları belli, düşmeye hazır ve sona gelmiş bir kalıp taş… Ona kızmayın. Seçme gücü yoktu. Böyle doğmuştu. Değiştiremezdi. Değişemezdi. Döngü zorlanmadı. Zaten hiç zorlanmamıştı. Onu bu kadar geveze ve sıkıcı yapan sona gelinen bu günlerde bedeninin yeni bir özelliğini keşfetmiş olmasıydı. Az kalsın bu özelliğin bedeni ruhtan daha üstün yaptığını bile kavrayacaktı. Ama buna izin yoktu. Döngü zamanı kullandı. Ona zaman bırakmadı. Sınırları  algılayacak, kuralları koyacak, taşları yontacak zamanı yoktu maalesef. Kısaca bizim de ona kızmaya hakkımız yok. Öğrendiği dili konuştu, öğrendiği şarkıyı söyleyecek ölürken ve ancak okyanus onu kabul edecek düşerken.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder