http://www.youtube.com/watch?v=YUPA0C60YDE
Ne geçmiş
vardı, ne gelecek. Şimdi vardı aslında. Aslına bakarsanız, şimdi fark etmişti
ve yok olup gitmişti “şimdi”. Şimdi sadece kuşku vardı. Geleceğe ve geçmişe
kuşku... Hayır! İçindeki ses sözünü kesti. Kuşku geleceğe aitti. Olmayan
geleceğe… Peki geçmiş? Keşkelerin tekelindeydi. Düşündü. Uyumadı. Uyuyamadı.
Ancak geçmişi yaratamadı. Gelecek ise ondan çoktan çalınmıştı. Peki hangi güç
olmayan bir şeyi ondan çalabilirdi? Cevap bulamadı. Her şey bir yana, “düş”
neydi? Bilmiyordu. Nereden bilecekti? “Düş” Düş” “Düş” Tekrarladı. Saatlerce.
Nerede ya da kimden duymuştu bu sözcüğü? Bilmiyordu. Kişi ürünü müydü düş? İlk
ne zaman düşünmüştü? Bilmiyorum diyemedi. Belki de hiç. Tek hissettiği, sözcük
bir farklı geliyordu kulağına. Neden ve nasıl? Kimin işiydi bu? Peki, gerçekten
düşündüyse bunları ona düşündürten neydi? İlki kadar önemliydi ama farkında
değildi. Olamazdı. İçindeki ses bile yıllardır yoktu yanında. Neden geri
gelmişti? Onu getiren irade kimindi? Oysa onu bıraktığında çocuktu. Gidince
aramadı. Sonra unuttu. O gelince, unutulmuş sözcükler belirdi zihninde. Ancak
içleri boştu. Net değildi. Umursamadı. İhtiyacı da yoktu. Artık çocuk değildi.
Büyümüştü ve büyükler yalnızdı. Büyüklerin başkalarına ihtiyaçları olmazdı.
Olmamalıydı. Bu zaferdi. Zaferin en saf hali. O da böyle olmalıydı. Hissetmeye
çalıştı. Bunun bir sonu yoktu. Boşluktan ibaretti her şey. Soru sormayı
bıraktı. Diğer herkes gibi. Gün, lanetliydi. Nihayet atmıştı bu laneti
üzerinden. Özgürlük! Lanetin üstünde kalması onu ölüme götürürdü ama o
özgürlüğü bulmayı bildi. Uyuştu. Çok rahatlamıştı. Kanı yeniden ısındı. Kasları
gevşedi. Cevabı olmayan sorular sormanın anlamı yoktu. Olmamıştı. Olmayacaktı. “Şimdi”
ise koca bir yalandı. Uyudu. Büyük güne az kalmıştı. Öğrenmemişti, zaten
biliyordu.
Geçtiği yol,
geçirdiği evrim ve geleceği… Hiç biri kolay ya da anlaşılabilir değildi. Ne
annesinin ne de babasının ürünüydü. Onlar sadece oyuncuydu. Doğanın ve döngünün
çocuğuydu o. Sınırlarından çıkamazdı. Süreç onu çok yormuştu. Ancak sona
gelmişti hikayesi. Diğer her damla gibi yapması gerekeni yapmıştı. Yorulmuş ve
gitmeye hazırdı. Yeni döngüsü ne olur bilinmez. Ama tam anlamıyla gerçek bir
parçasıydı doğanın. Süreç onu çok yormuştu. Doğru. Artık diğer tüm damlalar
gibi bir kalıp taştan ibaretti. Uzunlukları belli, düşmeye hazır ve sona gelmiş
bir kalıp taş… Ona kızmayın. Seçme gücü yoktu. Böyle doğmuştu. Değiştiremezdi.
Değişemezdi. Döngü zorlanmadı. Zaten hiç zorlanmamıştı. Onu bu kadar geveze ve
sıkıcı yapan sona gelinen bu günlerde bedeninin yeni bir özelliğini keşfetmiş
olmasıydı. Az kalsın bu özelliğin bedeni ruhtan daha üstün yaptığını bile
kavrayacaktı. Ama buna izin yoktu. Döngü zamanı kullandı. Ona zaman bırakmadı.
Sınırları algılayacak, kuralları
koyacak, taşları yontacak zamanı yoktu maalesef. Kısaca bizim de ona kızmaya
hakkımız yok. Öğrendiği dili konuştu, öğrendiği şarkıyı söyleyecek ölürken ve
ancak okyanus onu kabul edecek düşerken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder